top of page

Modern Zamanlarda Don Kişot

Francis Ford Coppola’nın Apocalypse Now’u çekerken nasıl deliliğin eşiğine geldiğini, Agatha Christie’nin Pera Palas 411 no’lu odada neler yaşadığını, Alfred Hitchcock’un soğuk sarışınlarından iyi birer performans alabilmek için ne kadar ileri gittiğini merak edenler bunda da merak duygularını dizginleyemedi: Don Kişot’un gizemi ve Cervantes’in bu ilk “modern romanı” yazarken amacının ne olduğu…

Tabii ki, popüler kültürün gündelik hayatın ayrılmaz bir parçası olmasıyla Cervantes arasında yüzyıllar var. Ama kendinden sonraki tüm modern külliyatı etkileyen öznellik, bireysellik gibi meselelerin ilk didiklendiği metinlerden biri olarak Don Kişot’un gizemi, bizim renksiz modern ötesi hayatlarımızdan çok ayrı bir yerde değil. Misal, Cervantes’in, şövalye serüvenlerinin parodisini yaparken gerçek ve anlatı arasındaki sınırları bulandırma yöntemi yüzyıllar sonra halen yürürlükte. Ya da söz konusu romanları okuya okuya aklını yitiren, hayalinde bambaşka bir yere koyduğu Dulcinea’sının peşinde aslında macera olmayan maceralar yaşayan Don Kişot…

Sade bir komiklik unsurundan da öte, deliliğiyle halen ilham verici. Zira büyüsünden arınmış bir dünyaya ağıt niteliği bugünün dünyasında da uygun frekansı buluyor. Cervantes’in metinlerüstü oyunlarının okur beklentilerinin altını oymada hâlâ nasıl işlev sahibi bir yöntem olduğunun kanıtıysa, Jonathan Saffran Foer’dan Tarantino’ya sayısız modern zaman hikâye anlatıcısı…

Kuşkusuz, işinin ehli bir grafik romancının elinde daha da serpilecek meseleler bunlar. Sadece Cervantes’in gizeminin peşine takılmak değil, Don Kişot’un dimağımızda nasıl bir yere denk düştüğünü araştırmak da yazıyla görüntüyü birleştiren grafik romancıya sayısız malzeme verecek bir damar. Neyse ki NTV Yayınları’ndan Don Kişot uyarlamasının ilk cildi çıkan Rob Davis de bunun farkında. Bu çokboyutlu metni sadeleştirip “yeni başlayanlar için Don Kişot” kolaycılığıyla yetinmektense farklı boyutlar arasında seyahat etmenin tadını çıkartıyor. “Yüksek kültür” ürünü Don Kişot’tan Jamie Hewlett usulü zıpırlıklar çıkartıyor, sık sık fiziksel komediye meylediyor, “psychedelic”in uçsuz bucaksızlığından nemalanıyor, bazen de bir akrabanızın 1960’lardaki bir “Avrupa seyahatinden” hediye olarak getirdiği İspanyol vinyetlerini akla getiren “retro” bir tarzı kullanıyor. Başka bir deyişle, Davis, daha modern anlamda roman fikrinin bile olmadığı zamanlarda yazılan bu romana girişirken elini korkak alıştırmamasının meyvelerini alıyor.

Hangi tarafı tutmalıyız? Malum, bir Don Kişot uyarlamasına adım atarken insanın ta en başta elini kolunu bağlayan dezavantajlardan biri, bu devasa yapıtın bildiğimiz anlamda bir anlatının sınırlarına sığmayan heybetidir. Küheylan bellediği sıska atı Rocinante’nin sırtında yanına köyün “budalası” Sancho Panza’yı alıp La Mancha’dan yola çıkan Alonso Quixano’yu ya da kendine taktığı ismiyle Don Kişot’u aklını yitirmiş bir komik unsur olarak kabullendik diyelim. Alelade bir “yanlış anlama” komedisi, Don Kişot’un bu “deliliğinin” gerçeğin sınırlarını yoklamada nasıl bir işlev gördüğünü kaçırmamıza yol açmaz mı? Don Kişot’u uyarlarken olaylara kimin tarafından bakacağız? Değirmenleri ona saldırmaya hazır canavarlar zannedip vargücüyle mücadele eden Don Kişot’un mu? Yoksa onu bu “deliliğin” göbeğine atan şövalye romanlarını suçlu ilan edip hepsini yakan rahip ve berberin tarafını mı?

Ancak modern zaman okurunun/izleyicisinin özdeşleşilecek karakter beklentisine uymayan bu yapı aynı zamanda uyarlayıcı için bir avantaj da olabilir. Tıpkı Cervantes’in zamanında okuyucularının şövalye serüveni beklentilerinin altını oyması gibi, Don Kişot bugün de beklentileri boşa çıkartıp zihin açmak için kullanılabilir. Meali; klasik uyarlamalarının tek derdinin kostümlerin gerçekçiliği veya olay örgüsünün aslına sadık bir şekilde perdeye/çizgiye transfer edilip edilmediğinin olmasının gerekmediği. Bu metinler, çok daha fazlasına gebe olabilir. Misal, 1759 tarihli Laurence Stern klasiği Tristram Shandy: Beyefendinin Hayatı ve Görüşleri’nin 2006 yapımı Michael Winterbottom uyarlaması “Tristram Shandy: Uyduruk Bir Öykü”… Yönetmen Michael Winterbottom ve hem senarist hem oyuncu Steve Coogan, uyarlanamamak konusunda Don Kişot’la boy ölçüşecek bu romanı tam da burasından yakalayıp yakın dönemin en akılda kalan uyarlamalarından birine imza atmışlardı.

Rob Davis’in Don Kişot’u bu ayarda bir uyarlama mı? En azından yarattığı etki bağlamında tartışılabilir… Ancak edebiyat tarihinin nüfuz edilmesi en zor karakterlerinden birinin zihnine girerken grafik romanın avantajlarını kullanmadaki başarısı pek yabana atılacak gibi değil. Belki bin sayfayı aşan bir eseri zorunlu olarak kısaltmanın dezavantajlarını yukarıdaki örnekler kadar ustalıkla aşamıyor. Ama zamanlamasındaki beceriyle, okuyucuyu zorlamayan temiz çizgileriyle ve karakterlerin ifadelerini yanıstmadaki başarısıyla kendini affettiriyor. Ve en önemlisi yolu Cartoon Network’ün retro çizgi filmlerinden, sayısız grafik romandan geçmiş okuruna Don Kişot’un 400 yıl öncesinden neler söyleyebileceğini bir kez daha hatırlatıyor. Don Kişot’un çılgın zihninde olup bitenler, Coppola’nın deliliği, önce oyunculuğu bıraktığını dünya aleme ilan edip sonra ardı sıra filmlerde rol kesen Joaquin Phoenix’in “şaşırmışlığı” kadar güncel. Dergimizin editörü Derviş Şentekin’in sık sık dillendirdiği gibi, “Güneşin altında anlatılmamış hikâye kalmamış” olabilir. Ama kesin olan başka bir şey de, o hikâyeleri yeni şekillerde anlatma yollarının da hiçbir zaman tükenmediği…

Sinemada Don Kişot Sinemada ilk akla gelen Don Kişot uyarlamasının, tamamlanamamış bir Don Kişot uyarlaması olması ne kadar da durumun ruhuna uygun. Terry Gilliam, ‘The Man Who Killed Don Quixote’nin çekim hazırlıklarına 1998’de başladı. Tabii ki zamanda geriye giden pazarlama müdürü gibi Gilliam usulü ayrıntıların da olduğu bu uyarlama, sinemacının hiç de yabancısı olmadığı aksaklıklarla baltalandı. Selden finansal çıkmazlara, Don Kişot rolündeki Jean Rochefort’un hastalığından sigorta prosedürlerine başına gelmedik kalmayan proje, Gilliam uzun süre vazgeçmese de bir türlü gerçekleşemedi.

Tamamına emiş Don Kişot uyarlamasının tarihi ise 1933. Georg Wilhelm Pabst, ‘Don Kişot’ uyarlamasında opera sanatçısı Feodor Chaliapin’i başrole taşıdı. Ve erken dönemin en etkili görsel efektlerinden bazılarına evsahipliği yaptı. Sinema tarihinin tamamı İspanyolca ilk uzun metrajlı Don Kişot uyarlaması 1947 yapımı “Don Quixote de la Mancha”, ilk renkli uyarlama 1957 Sovyet yapımı “Don Quixote”. Romanın Broadway uyarlaması müzikal “Don Quixote” ise 1972’de Arthur Hiller tarafından perdeye getirildi, hikaye Peter O’Toole’dan Sophia Loren’e bol yıldızlı bir kadro tarafından canlandırıldı.

Ajan macerası 100 bin sattı Tabii ki grafik romanda Don Kişot listesinde zirve, anısına prestijli bir grafik roman ödülü verilen Will Eisner’ın “Don Quixote”sine… Çizerin klasik hikâyeleri yeniden yorumladığı serisinin bir parçası olarak yayımlanan eser, romanın mizahi boyutunu öne çıkartıyor. İspanya’nın çizgi roman efsanesi Francisco Ibáñez ise okulda zorla okutulan “Don Kişot”tan öcünü onun 400. yıldönümünde yayımlanan Mortadelo de la Mancha’da aldı. Meşhur karakterleri Mortadelo ile Filemon’u Cervantes’in dünyasına ışınladı. Ve işin içine biraz da ajan macerası kattı. Eser 100 bin satış rakamına ulaştı.

Tanıtılan Yazılar
Daha sonra tekrar deneyin
Yayınlanan yazıları burada göreceksiniz.
Son Paylaşımlar
Arşiv
Etiketlere Göre Ara
Henüz etiket yok.
Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page