top of page

Şövalye eskisi Don Quijote

Edebiyatçıların "tarihte ilk roman" saydıkları Don Kişot, o devir İspanya'sını çok farklı bir üslupla anlatır. Evet memlekette Kral vardır ama feodal yapı da dağılmamıştır. Don Kişot kolay gaza gelen ve getiren, hayatını hiçe sayan, inandırıldığı değerler uğruna savaşan, lakin fedakarlığının karşılığını alamayan bir şövalye parçasıdır. Hasılı Cervantes inceden inceye makara yapar, çaktırmadan sistemle hesaplaşır.

Efendim, Alonso Quijada şövalye hikayeleri ile bozmuş, huysuz bir ihtiyardır. Gece gündüz masal okuduğu için efsane isimleri iyi tanır. Kızılkılıç mı hızlı, Boğaboğan mı güçlü gibi mantıksız bir mantıkla şöhretleri yarıştırır. Gün gelir şu alemin yeni bir kahramana ihtiyacı olduğuna inanır. Artık ortaya çıkmalı ve "seyyar şövalye" yetkisi ile vaziyete el koymalıdır. Haksızlıklarla savaşmalı, zalimlerden hesap sormalıdır. Takdir edersiniz ki mesuliyetinin şuurundadır ve bu kutsal (!) sefere itina ile hazırlanır. Sırtına paslı bir zırh geçirir, eline eğreti bir değnek alır. Kendine "Don Kişot dö la Manj" gibi bir unvan, kemik torbasını andıran atına "Rossinante" gibi janjanlı bir isim yakıştırır. Şimdi maceralarını bir kadına adamalı, işin içine aşk meşk de katmalıdır. Öyle ya, uğruna dövüşecek bir cins-i latif olmadıkça kahramanlık neye yarar? Hem yendiği devleri sevdalısının ayağına yollayamadıktan, kapısına uşak yapamadıktan sonra... Hayaller ülkesinde Don Kişot hayal dünyasında yaşar ve etrafındaki cisimlerin büyü nedeniyle farklılaştığını sanır. Ona sorarsanız, kafasındaki berber leğeni değil sihirli bir miğfer olmalıdır. Komşunun pis ve pasaklı kızı şüphesiz asaletini saklamaktadır. Eh "Dülsine dü Tobosso" gibi zarif bir kontes, kötülüklerin kol gezdiği coğrafyada ortaya çıkacak değildir ya...

Don Kişot zengin hayal gücü sayesinde kendine kafi miktarda düşman bulur, yel değirmenlerine, koyun sürülerine, şarap tulumlarına saldırmaya başlar. Köhne bir hanı şato beller, hancı "tamam seni şövalye yaptım" deyip başından savınca kuşları uçar. İşte şimdi tamamdır, meçhulden tempolu trampet tıkırdıları duyar ve mermer kaidelere tunçtan heykellerinin dikileceği günlere doğru yelken açar. Kötülere ölüüüm! İyi ama bir şövalye at-uşaksız olabilir mi? Asla ve kat'a! Don Kişot da Sancho Pansa adlı bir safı kandırır, peşine takar. Ona fethedeceği adalardan birinin valiliğini vaad edince, gariban sofrasını kurar, çamaşırını yıkar, saçını süpürge yapar. Sancho, kont gibi koltuklara kurulacağı, tombul karısına ipekli elbiseler alacağı günlerin hayali ile yaşar. Zaten Don Kişot, rütbe ve asalet dağıtmaktan kaçınmaz, kendisine su veren kadınlara dahi "Donna" unvanı bağışlar.

Cervantes oyunu kuralına göre oynar, romanın ilk bölümünü "El ingenioso hidalgo Don Quijote de la Mancha" adı altında Kastilya Konsülü'ne sunar, ardından Engizisyon bünyesinde çalışan sansür memurlarından icazet almaya bakar. Bunlar düz mantıklı insanlardır, hadiselere güler geçer, hicvedildiklerini anlayamazlar. Tabularla savaş Bilirsiniz Orta Çağ kilisesi dokunanı yakar, papazlar hüküm verir ama karar hakkında mütalaada bulunmazlar. Ayak takımının aklı ince işlere ermez, açıklama istemez, asillerin ve ruhanilerin tutarsız hareketlerinde hikmet ararlar.

Nitekim Sancho da efendisinin essahtan şövalye olduğunu sanır ve Rossinante'ı soylu bir Arap olduğuna inanır. Her şey yalan ve sahtedir, hüsranlar hüsranları kovalar, ufaktan ufaktan Orta Çağ değerlerinin dibini oyarlar.

Don Kişot hayal kurarken Sancho'nun ayakları nispeten yere basar, hiç değilse akşam olunce bir çatı altı bakar, en azından yiyecek bir şeyler arar. Hasılı Sancho olmasa Don Kişot yaşayamaz. Cervantes aslında o kibirli efendilerin ne kadar zavallı olduklarını "ustalıkla" vurgular.

Bilirsiniz destan kahramanları heybetli ve çalımlı olurlar, bizimki ise çelimsiz ve sıska. Ama hataya tahammülü yoktur, tembelliğe, uyuşukluğa, nemelazımcılığa karşı savaş açar. Üstüne vazife olmayan işlere de karışır, adı üzerinde "Don Kişotluk" yapar.

Don Kişot, fazilete aşıktır, haksızlığa dayanamaz. Boyuna posuna bakmadan küstahların, menfaatçilerin karşısına çıkar. Silahları işe yaramasa da hatiptir, lakin kimsenin nutuk dinleyecek hali yoktur, onu aşağılar ve tartaklarlar.

Kim deli? Cervantes sadece "ölmekte olan şövalyeliği" alaya almakla kalmaz, hiçbir insani derdi olmayan, yeyip içip gezen, yan gelip yatan Dük ve Düşesleri usulünce karalar. Sonra bir gözüyle ağlayıp diğeriyle göz kırpan zengin dullara sataşmadan duramaz.

İlerleyen bölümlerde Don Kişot halk ağzıyla konuşmaya başlar. Bakın şu işe ki Sancho pespayesi ise saray lisanıyla edebiyat paralar.

Anadolu'da olduğu gibi İspanya'da da deliler hürdür, onlar başkalarının söyleyemediklerini söylerler ve başları ağırmaz. Don Kişot delisi de sahtekarlar arasında erdemden söz açar, körler arasında görmeye, sağırlar arasında işitmeye kalkar.

Cervantes kitabında zaman zaman hayali Arap tarihçisi Seyyid Hamit bin Engeli'nin şerhlerine de yer verir ve farklı bir tarz yakalar. Doğrusu diyeceğini der, mesajını ustalıkla sunar.

Hemen hemen her dile çevrilen efsane roman, Batıda muharref İnciller'den bile çok satar. Sonra gelen edipler muhtevasını beklediklerinden de derin bulur ve hayranlıklarını saklayamazlar.

Aradan tam 400 yıl geçer, Venezuela Devlet Başkanı Hugo Chavez herkesin "içindeki Don Kişot"u ortaya çıkarması gerektiğini söyler ve bir milyon kitap dağıtarak buna öncülük yapar. Onlarca ülkede örgütlenen Cervantes Enstitüleri faaliyetlerine hız katar

Tanıtılan Yazılar
Daha sonra tekrar deneyin
Yayınlanan yazıları burada göreceksiniz.
Son Paylaşımlar
Arşiv
Etiketlere Göre Ara
Henüz etiket yok.
Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page