top of page

‘Kimin kazandığını zaman belirler’

“Bugün düşen, yarın kalkar” diyorsunuz derginin kapağında. Yenik hissettirdi mi tüm bu olanlar bir edebiyatçı, bir entelektüel, bir erkek, bir eş olarak…

Sancho Panza’nın romanın ikinci cildinin sonunda efendisinden özür dilerken söylediği sözler bunlar. Esasında ben derginin kapağı için başka bir şey düşünüyordum. Ama eşim Filiz Mungan, geçen sene uzaklaştırıldığımda bana moral olsun diye Nâzım Hikmet’in “Don Kişot” şiiriyle beraber paylaştığı bu çizimini kapak yaptı. Ben ve diğer dostlarım birer Don Quijote olduğumuz için. Sonra arka kapaktaki “Lego-biyat” köşesinde Yiğit Curyan da meşhur yel değirmenleri sahnesini canlandırınca derginin ilk sayısına Don Quijote damgasını vurdu. Mesele yenilip yenmekten daha derin. Ayrıca kimin kazandığını zaman belirler. Unutmayalım ki Van Gogh başarısız bir ressam olarak ölmüştü, tıpkı Fernando Pessoa’nın başarısız bir şair olarak hayata veda ettiği gibi. Kahramanı Don Quijote, ustası Hemingway olan biri olarak çok fazla atıp tutuyor olabilirim. Ama elbette bunda en önemli pay eşimin. Çünkü kendi değerimden şüpheye düşmememi sağlayan en büyük konforlardan biri onun atölyesi oldu. Mungan Art’taki seminerler sayesinde hem öğrencilerimden hem de hocalıktan kopmamış oldum. Bir de ilk günden beri, gözaltından ve uzaklaştırılmamdan beri, sadece kendiminkini değil onun hayatını da zorlaştırmama rağmen, ne bana inanmaktan vazgeçti ne de bir gün beni suçladı. Sizi herkes suçlarken evdeki eşinizin suçlamaması büyük bir nimettir. Eğer eşim bu kadar sağlam ayakta durmasaydı elbette ben de kendimi yenik hissederdim. Ama dik duran bir kadının yanında mızmızlanmak mümkün değildi; daha doğrusu bu iki ayda eşim mızmızlanmama hiç fırsat vermedi. O ve dostlarım… Etrafımız müptezel ve aşağılık adamlarla ne kadar çevrilmiş olursa olsun, bir şekilde o muhasarayı delip, yardımınıza koşan dostlar da var. Ben bu anlamda sırtını eşine ve dostlarına yaslamış arkası sağlam bir adam olarak konuşuyorum: Bu da geçer ya hû!

Yakın gelecek için plan-projeler? Öncelikle hayatta kalmak. Bitirmem gereken bir tercüme, çıkarmam gereken bir dergi, bulmam ve taşınmam gereken -köpeklerim için- bahçeli bir ev, ödemem gereken faturalar vb gibi bin türlü derdin ortasında bir Hemingway karakteri gibi boğayı boynuzlarından tutup diz çöktürmek mecburiyetinde olduğum bir hayat kavgam var. Hayatta kalırsam gerisi kolay. Roman yazacağım!

‘Nasıl kazanacağının muhasebesini yaparak kahraman olunamaz’

Gökhan Yavuz Demir bir ‘Don Kişot’ koleksiyoneri aynı zamanda. Meraklısı için işte Don Kişot’la olan bağı, sürecin koleksiyonuna etkisi ve dahası…

-İtiraf etmeliyim ki Don Quijote gibi bir şaheseri çok geç bir yaşta okudum. O zamana kadar Mösyö de Pardaillan, Martin Eden, Yüzbaşı Tom Miks, Örümcek Adam gibi kahramanlarım vardı. Ama Cervantes’in bu muhteşem kahramanıyla tanıştığımda, onun bütün kahramanların kahramanı olduğunu anladım. Pek çok ortalama okurun okumadığı ve yel değirmenlerinden ibaret sandığı bu romanın soluk yüzlü şövalyesi, maalesef çağdaşlarımın gözünde deli veya meczuptur. Oysa Don Quijote asla bir deli değildir. Muhatapları olan çağdaşlarının aksine etik bir anlayışla söz ve eylem birlikteliğine inanan asil bir ruhtur. Kimi kahraman seçtiğiniz, sizin hayatınız içindeki kritik zamanlarda nasıl kararlar alacağınızı ve ne gibi eylemlerde bulunacağınızı belirleyebilir. Elbette kahramanı Don Quijote olanın ömrü yel değirmenlerine saldırmakla geçecektir. Olsun varsın. Nasıl kazanacağının muhasebesini yaparak zaten kahraman olunamaz. Kaybederken bile zarafetini yitirmeyen Hemingway karakterlerini hâlâ bu kadar çok seven bir adamın Don Quijote de kendi hayatının karşılığını bulması şaşırtıcı olmasa gerek.

-Koleksiyona gelince, kitapları her zaman sevdim. Önceleri yurtdışına çıktığımda her ülkenin anadilindeki bir ustasının kitabını almaya karar vermiştim. Sonra bir gün Bulgaristan’da bir konferansta Don Quijote üzerine sunumumu dinleyen bir öğrenci, ertesi gün bana Bulgarca bir Don Quijote hediye etti. İspanyolca bilmediğim için o güne dek Don Quijote’yi iki Türkçe ve iki de İngilizce tercümesinden okumuştum. İşte o ânda bir karar verdim: Bilmediğim dillerde yayınlanmış bütün Don Quijote nüshalarını toplamak. Gittiğim ülkelerden birer ikişer Don Quijote almaya başladım. Derken bu koleksiyonuma iş adamı bir dostum, öğrencilerim ve sosyal medyadan tanıdıklarım da dahil oldu. Bugün itibarıyla Türkçe, İngilizce ve Bulgarca Don Quijotelerime Rusça, Yunanca, Arapça, Farsça, İtalyanca, Almanca, Portekizce, Çince, Uygur Türkçesi, Arnavutça, Macarca, Estonyaca, Rumence, Lehçe Don Quijoteler de eklendi. Bir süredir nur topu gibi bir yurtdışı çıkış yasağım olduğu için sadece yurtdışına giden dostlarım bu koleksiyonu zenginleştiriyorlar. Atölyeden öğrencim olan dost bir çift sayesinde son iki ayda Danca ve Maltaca iki Don Quijotem daha oldu. Ama daha çok eksiğim var. Mesela körler alfabesinde basılmış bir Don Quijote var mıdır bilmiyorum. Bir de Salvador Dali’nin illüstrasyonlarıyla bezenmiş İngilizce bir baskı var; bir gün onu da edineceğim. Yeni bir koleksiyona tam da işsiz kaldığım bugünlerde başladım. Alice Harikalar Diyarı ve Aynanın İçinden’in okuduğum Türkçe ve İngilizce baskılarına bir de Dancasını ekledim. Gerisi artık kısmet…

Tanıtılan Yazılar
Daha sonra tekrar deneyin
Yayınlanan yazıları burada göreceksiniz.
Son Paylaşımlar
Arşiv
Etiketlere Göre Ara
Henüz etiket yok.
Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page