top of page

Don Kişot Olmak…

KÖŞE YAZILARI

Don Kişot Olmak…

İtalya’da ki Pasquino heykeli bir terziden alıyordu ismini…Terzi Fikri‘yle tarihin hiç bir döneminde yolları kesişmedi belki ama ikisi de halkın dili olacaklardı… Bölge halkı heykelin üzerine isimsiz notlar bırakıyordu. Bu sonraları bir gelenek haline gelecekti… Ve önceleri papalara övgüler düzmek için kullanılacak sonra ve sonrası işler değişecekti… Artık notlar engizisyoncu papayla dalga geçmek için bırakılıyordu… Şöyle yazıyorlardı…

”Evlatlar, daha az akıl ve daha çok iman, buyurur Kutsal Engizisyon. İşte bu yüzden hiç düşünmemek yeğdir, aklın karşısına çıkan odun ateşidir. Aman iyi muhafaza edin dilinizi, zira Papa çok sever kızarmış dili.”

Ve artık korkuyu yıkmaya başlamışlardı. Daha ileri gittiler ve daha ağır ifadeler içeren notlar bıraktılar…

”Ne darağacı ne ağır yanan ateş ne de diğer işkencelerin korkutamaz beni Pı’o. Yakılmamı emredebilirsin ama sesimi kesemezsin. Mermerdenim ben, gülerim ve meydan okurum sana…”

Halklar meydan okuyordu. Çok zaman sonra, çok uzaklarda bir ülkede; genç ve güzel adam sakalını sıvazladı ve purosundan son bir fırt çekti tüm benliğiyle dokundu kaleme, Karl Marx‘tan alıntı yapabilirdi istese ama o şöyle yazmayı uygun buldu son satırlarına…

”Topuklarımın altında bir kez daha Rocinante’nin kaburgalarını hissediyorum. Kalkanımı koluma takıp tekrar yollara düşüyorum…” Don Kişot‘tan alıntı yapmıştı. Don Kişot’un çelimsiz atının kaburgalarını hissediyordu. Korkmuyordu hiç bir yel değirmeninden… Adı Ernesto Che Guevara‘ydı…Sierra Maestra’da öldüğünde geride büyük izler bırakacaktı…

Onlar ölüler konuşamaz sanıyorlardı. O yıllarca konuştu aynı o heykel gibi…Halkların diliyle…

Don Kişot’un atı Rocinante‘ye bu kez binme sırası Deniz Gezmiş‘de idi…

ODTÜ‘den içeri çelimsiz beyaz bir at ile girmişti. Ve Deniz kızlar yurdunun penceresine doğru haykırdı…

”Sevgilim kalk beyaz atlı prensin geldi”

Bindiği at çelimsiz bir sütçü beygiriydi. ODTÜ’ye yakın bir köyden bulup gelmişti. Yel değirmenleriyle savaşmak için önce inanmak gerekiyordu. Topuklarında Rocinante’nin kaburgalarını hissediyordu…Sonra Yaşar Kemal’in dediği gibiydi… Tüm güzel insanlar gibi o beyaz ata binip çekip gidecekti…

Mezarına notlar bırakılıyordu ve cigarası hiç eksik edilmiyordu…

Halk sevmek için bir yolunu buluyordu. Şiirler yazıyorlardı, öyküler, romanlar…

Her biri bir şövalye olabilirdi istese. İsteseler dünyayı değiştirmek yerine paraya tahvil edebilirlerdi yaşamlarını. Ve boyun eğebilirlerdi sonsuza dek ama onlar Pir Sultan’dı, bazen Spartaküs, bazen Galyalı isyankar bir köle…

Rivayet odur ki hiç ölmediler ve notlar bırakıldı geriye ve bir de isyan…

Sigarasından son kez ve purosundan…Kılıçlarını çektiler ve hücum ettiler insan öğüten değirmenlere…

Tanıtılan Yazılar
Daha sonra tekrar deneyin
Yayınlanan yazıları burada göreceksiniz.
Son Paylaşımlar
Arşiv
Etiketlere Göre Ara
Henüz etiket yok.
Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page